• 22 Şubat 2025 Cumartesi 14:30:30

ZERO WASTE

Annelerimizin öğrencisi ve geçmişin mezunuyuz fakat bunu unuttuk; unutturdular. 
 
- İronik de olsa -  Batı'dan başlayan zero waste akımını, yani sıfır çöp ve sıfır atık anlayışını şu anda dünyadaki en heyecan verici gündem olarak görüyorum. Savaşlar, siyasi hesaplaşmalar, paylaşılamayan kaynaklar filan, bunların hepsi kadimden beri vardı. Hepsi eser ve hepsi geçer fakat dünya çöp doldu. On bin yıllık insanlık tarihinin toplamında üretilen çöpten fazlası bu yüzyılın yalnız bir gününde üretilir oldu. Asıl bu konu dikkatlere değer. 
 
Elektronikler ayrı çöp, gardroplar ayrı, plastikler apayrı... Çöpler hepimizin dört bir yanını sardı. Alınanlar, atılanlar, yeniden alınanlar, yeniden atılanlar derken bunlar bütün karaları ve bütün denizleri sardı. Türümüz var olmaya devam edecek isek zannediyorum bu günlerin tarihini yazacak olanlar "Tüketmenin yüzyılı" gibi bir başlık seçer. Giyilmeden bir kenarda duranlar ile dört dünyanın daha giyinecek olmasına, çöpe atılan gıdanın yarısı ile açlık son bulabilecek olmasına artık bilmiyorum ne tepki verirler. 
 
Zaman değişiyor. Artık bir sakinleşmek iyi olacak.
 
'Zero waste' çok iyi bir akım. Özetle der ki sonu çöpte bitecek hiçbir şeyi satın almayın. Satın aldığınızı da son zerresine kadar kullanın. Çünkü maalesef sırf satın alabiliyor olmak 'atma' hakkını artık kimseye vermiyor. Giysi mi alacaksın? İhtiyacın tam olarak kaç adettir? İyi belirle ve o adette al. Gıda mı alacaksın? Ne pişireceğini planla ve iyice hesapla; dahası aldığının sapıyla ve kabuğuyla ne yapabileceğine kadar planla ve öyle al. "Fakat atma, lütfen atma, sakın atma" sloganları aslında kulaklara hayli tanıdık da geliyor. Dolayısıyla esasen yeni bir akım da değil bu, annelerimiz bunları en az elli yıldır söylüyor.
 
 Belki de artık dinlemenin ve anlatmanın zamanıdır. Lütfen katılmakla kalmayın, çevrenize de yayabildiğiniz kadar yayın. 
 
 
İyi gıda değerli. İkinci senesine girdiğimiz pandemi iyi gıdanın sınavı ve bizim de sınavımız oldu. Kaç senedir anlatmaya çalıştığım; gerçek gıda, gerçek ürün ve geleneksel beslenme ile Covid-19 sınavını başarıyla, ayakta atlattık, bu da malum. Çocuklarımız da öyle... Hepimiz eşten dosttan daha güçlüydük. Tevazuyu burada gereksiz buluyorum. 
 
Peki iyi beslenmek ama acayip paralar harcamamak da mümkün mü? 
 
Aslında evet, gayet... 
 
1. Et ürünlerinde önerim şu: Öncelikle eti kemiksiz ve yağsız yemeyin, yedirmeyin. Etin gıdası yağında ve kemiktedir. Bunların ikisini ayıklayıp çıkarttığınızda kolon kanserine uygun bir ortam yaratır, "Haydi gel" diye de davetiye çıkartırsınız. Bu lütfen aklınızda kalsın. 
 
Gerçek mera eti alın ki kemiğinde - iliğinde size şifa bulunsun. Size güç verebiliyor olsun. Herkes 'benimki mera eti' dese de değil maalesef. Onca besi çiftliği şehirlerin etrafında boşu boşuna durmuyor. Kökeni Anadolu'dan olan, o toprak ile de bağını korumuş olanlar bundan etkilenmiyor. Köyden, amcadan, enişteden filan bir şekilde toptan et sağlayabiliyor. Büyükşehirde ise iş çok zor. Şehre gelen büyükbaşın tamamı kapalı besi ve bunların tamamı da GDO'lu yem beslemesi. Kalıbımı rahatça basarım. 
 
Küçükbaşta durum iyidir. Küçükbaşın etini fiyatını nerede uygun bulursanız rahatça alın. "Bizimki dağdan, bizimki yayladan" vesaire, bunlara hiç bakmayın. Küçükbaş zaten %99.9 otlayan hayvandır. Endüstriyel yem pek bulaşmaz. Çoğu durumda birinin diğerinden tek farkı fiyatıdır. Sadece, lütfen, en başta yazdığımı unutmayın. Kemikli alın, kemikli pişirin. Hem böylece ek gıda, kolajen vb. ihtiyacınız da kalmaz ve bu da sizi başka türlü para tuzaklarından korur. Piyasa hokkabaz oldu. Lütfen dikkat. 
 
Kemik suyu, hazır alınacak bir şey değildir. Kendiniz çıkarın, dondurun, sonra da dolmada - çorbada, nerede isterseniz düzenli ve sürekli kullanın. Kemik suyu ile yapılmış bir kase çorba komplike, çok sağlam gıdadır. "Eski toprak" dediğimiz, uzun ve sağlıklı yaşamlarına hayranlık duyduğumuz her büyüğümüzün arşivinde kaydı vardır. Lütfen aklınızda hep tutun. 
 
2. Sebzeleri mevsimine göre almak klasik ve doğru bir taktik. Lütfen bunların gramını da ziyan etmeyin. Yaprakları ayrı, kökleri ayrı değerlidir ve hepsi kolayca değerlenir. İşte kaba ise, kartlaşmış ise, solmuş ise de bunlar karışık doğranır, sebze çorbası olarak değerlenir. Fazla mı doğradınız, dondurulur, bir ara kiş yaparsınız öyle değerlenir. Olmadı hamura karıştırırsınız, içine lor da ekler, sebzeli - lorlu şahane bir kahvaltı keki hazırlarsınız. Atmayın, atmayın ve lütfen atmayın... Her parçası çok değerlidir. 
 
3. Meyveler, aynı... Çocuklar meyve konusunda zorladıkça hep ne varsa birlikte yıkadım. Sonra ufak ufak doğradım, birinci turda meyve salatası gibi yedirdim, bir miktarını doğranmış halde gramajlayıp dondurdum, onu sabahları yulaf lapası ile yedirdim. Daha da çok kalmışsa mikser desteği ile meyveli yoğurt yaptım. Olmadı smoothie, olmadı güzel bir meyveli tarçınlı kek... Gramını ziyan etmeden tüketiyoruz bir şekilde. Muz kabuğu dışında hepsinin kabuğu, etenesi, çekirdekli yeri, koçanı vesairesi de evde bulunan büyük kavanozda sirkeye eklenir. Sirkenin adı Anadolu'da 'tükenmez'dir. 
 
Saatli maarif takviminin arka sayfasına benzetmeden burada bırakayım ama takvim haklı imiş, onu da söyleyeyim. Yumurta kabuğundan zeytin çekirdeklerine kadar her şey yerini rahatça bulabilir. Balkondaki saksıya girer, kırlık alanda serpiştirilir... İyi bir organizasyon ile insan kolayca sıfır zayiat başarısına erişebilir. İyi bir disiplindir. İnsana huzur da verir. 
 
Anadolu'da - ve eminim ki dünyada - "çöp" diye bir şey ben büyürken yoktu. Her şey doğal, atıkları da haliyle doğal idi. Bunları da ya köpeğimiz yerdi ya da tavuklarımız didiklerdi. Ya da yoktu yani. Ambalajlama ve bölme işleri filan... Bunlar, 'hayatı kolaylaştırma / pratik hale getirme' akımları ile türedi. Onların da sonu bizi işte buraya getirdi. 
 
Evimize sağlıklı bir denge getirmek için, çocuklarımıza yaşam ekonomisini ve kadim bir bilgi olan dönüştürme / paylaşma kültürünü aktarabilmek için son virajdayız. Bundan da dönemez isek açık ki dünya bizi hata olarak görecek ve  üzerinden silecek. 
 
- ya da artık dünya mı siler, varsa dünyaya yol çizen bir zümre mi bilmem fakat bu bilinci yaşayan ve yaşatanlar hariç geri kalanların zararlı organizma muamelesi göreceği kesin derim. 
 
Bütçenizi öncelikle bedensel sağlığınıza ayırın. Sonra şu ölümlü dünyada görebildiğiniz kadar yeri görebilmeye, kaynakları doğru değerlendireceğiniz seyahatlere ayırın. Forbes 500'ün CEO'ları her yaz kocaman tekneleri ile Turgutreis'te yüzmeye geliyor iken buradan yüzmek için başka ülkeye gitmek belki de fena halde gereksiz ve anlamsız olabilir. Buna ayrılacak kaynaklar ile daha mantıklı seçimler yapılabilir. Güzel kitaplar, eğitim ve eğitilmek, güzel dost sofraları, dünyayı anlama çabası... Para bunlara harcandığında anlam bulabilir. 
 
Harcayamayacağınız kadar çok ise istihdama ve insanı içeren yatırımlara aktarılabilir. Olmadı ailenize faydalı alternatifler değerlendirilir. İsrafın dışındaki her yok makul ve bunların biri sizin için muhakkak en iyisidir.
 
Mutlu ve tutumlu haftalar dilerim. :)

Yorum Yap